16 Kasım 2013 Cumartesi




Dünya liderleri diyabet yükünü tartıştı

İstanbul’da yapılan Uluslararası Diyabet Liderler Zirvesi’nde konuşan Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, "Erken teşhis ve önleme sayesinde diyabetin sağlık sektörü üzerindeki yükü azalacaktır" dedi.

İSTANBUL - Eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) ev sahipliğinde düzenlenen "Uluslararası Diyabet Liderler Zirvesi"nde yaptığı konuşmada, hareketsiz yaşam tarzının ve ekonominin hızlı gelişmesinin, diyabetin artmasında önemli olduğunu söyledi.

Yaşanan vakaların ardından çok üzücü insani öyküler olduğunu ifade eden Annan, hastalığın çeşitli komplikasyonlara yol açtığını ve kronik bazı hastalıklara neden olduğunu kaydetti. Annan, diyabet hastalarının yüzde 80'nin düşük gelirli ülkelerde yaşandığını aktararak, "Yoksulluk sınırında ve hemen üstünde yaşayan klişelerden söz ediyoruz" dedi.

Bulaşıcı olmayan hastalıkların dünyadaki ölümlerin en büyük sebebi olduğunu belirten Annan, Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun, 2035 yılı itibarıyla dünyadaki diyabet vakalarının sayısının, 592 milyona çıkacağını ön gördüğünü sözlerine ekledi

“MODERN DÜNYANIN HEM LÜKSÜ HEM DE YIKICI ETKİSİ VAR”
Myanmar'da 2 gün geçirdiğini ve oradaki yetkililerin sağlık sektöründe yeniden yapılandırmaya gitmek istediklerini anlatan Clinton, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bütün dünya milenyum hedeflerinde, bin yıl hedeflerinde önemli ilerlemeler kaydetti. Fakat bulaşıcı olmayan hastalıklardaki artış bizi korkutuyor. Şu anda dünyanın bütün kıtalarında Afrika dışında, bulaşıcı olmayan hastalıktan ölen insanların sayısı, bulaşıcı hastalıklardan ölenlerden daha fazla. Bir kaç yıl içinde Afrika'da da durum aynı olacak. Modern dünyanın birçok lütfü var ama aynı zamanda yıkıcı bir etkisi de var. Artık insanlar doğru dürüst spor yapmıyor, yemek yemiyor, hareket etmiyorlar ve özellikle de diyabete açık hale geliyorlar. Tabii ki, burada tıbbi önlemler alınabilir ama yine de yaşam tarzımızı değiştirmemiz ve yemek üretim ve tüketim alışkanlıklarını değiştirmemiz gerekiyor."

"BESLENME KONUSUNDA EĞİTİM VERİLMELİ"
Clinton, insanlara sağlıklı beslenme konusunda eğitim vermenin önemine değinerek, diyabet vakalarının yüzde 80'inin, kalp rahatsızlıklarının yüzde 80'inin, kanserlerin yüzde 40'ının engellenebilecek hastalıklar olduğunu aktardı.

Bill Clinton, "Bu yüzden en önemli mesaj şu; insanlara tanı koymakta, onları taramakta, eğitmekte daha başarılı olmalıyız ama en önemlisi davranışsal değişim getirmemiz gerekiyor. Yükselmekte olan ülkelerde Brezilya, Meksika gibi ülkelerde, gelirler de arttığı için diyabet artışına engel olamadılar. ABD'de de benzer durumla karşı karşıyayız. Burada iyi bildiğimiz şey, insanlar daha uzun ve iyi yaşamak istiyorlar. Çocuklarının kendilerinden daha kısa bir hayat yaşamasını istemiyorlar" diye konuştu.

10 Kasım 2013 Pazar



İnsanın kaderini belirleyen faktörler nelerdir?

Bu soruyu yıllarca önce Fransa’da verdiğim bir konferans sırasında katılımcılardan biri sormuştu. Tuhaftır, kelimesi kelimesine aynı olmasa da aynı soru bir ay kadar önce yine management’la ilgili verdiğim bir eğitim sırasında Türkiye’de soruldu.

Bu soruya o gün ne cevap verdiysem aşağı yukarı, bugün de aynı cevabı verdim:

“İnsanın kaderini belirleyen faktörleri ampirik olarak belli rakamla ifade etmek mümkün değildir; olsa bile, her doğan insan için bunun bir kez daha ispatlanması gerekir. Ancak farklı ülkelerde yaşamış, farklı kültürleri tanımış, belli bir bilgi ve tecrübe sahibi olarak şunu söyleyebilirim ki, ister işadamı olun, ister profesyonel bir yönetici veya başka bir meslek sahibi, kaderinizi yüzde 50 oranında doğduğunuz ve içinde yaşadığınız coğrafya belirliyor. Yüzde 40 oranında karakteriniz (Cornelius Nepos’a göre bu faktör yüzde 100 oranında belirleyicidir), yüzde 5 oranında aileniz ve geriye kalan yüzde 5 ise diğer faktörlerdir...”

Ve eklemiştim:

“Bu rakamları mutlak yüzdeler olarak almamak gerekir. Analitik açıdan belli bir ağırlık olarak bakmanız ve değerlendirmeniz daha uygun olur. Ancak, bir yaklaşım sağlaması açısından kanaatimce bu faktörleri ve ağırlıkları son derece uygun görüyorum.


Aslında belki de, en iyi ölçüm bu oranlar çerçevesinde birey birey her insanın kendini bu çerçevede değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin daha da iyi sonuç vermesi için, şöyle bir yol da izleyebilirsiniz: Önce kapasitenizi ve yeteneklerinizi objektif olarak ölçün. Sonra da, hipotetik bir şekilde bir ülke seçin ve orada neleri başarabileceğinizi tahayyül edin.


Yaşadığınız kaderiniz; tahayyül ettiğiniz ise, kadersizliğinizdir.”

Sözlerimi bitirdiğimde hem Fransa’daki konferansta bir sessizlik olmuştu. Aynı durum Türkiye’deki toplantıda da gerçekleşti.

Acaba o anda kim neyi düşünüyor ve kim hangi soruyu soruyordu.

Acaba Türkiye’deki insan, müthiş şahane bir ülkede mi yaşadığını düşünüyordu; yoksa tam tersine, “ben böyle kaderin...” mi diyordu?

Bunu bilmek mümkün değil. Ancak bir şeyi açıkça hissettim: Türkiye’deki insanların gözlerini bir hüzün kaplamıştı. Fransa’daki insanlarda böyle bir hüzün farketmedim.

İşadamısınız. Bir anda kapınıza dikilen maliye müfettişleri üç gün içinde ipinizi çekerler mi?

Çeker.

Yapacağınız en iyi iş, sus pus olmak ve eğer ihale şansınız varsa, devletten ihale almaktır. Yok o alanda değilseniz, en büyük tavsiye: Politikaya musallat olmayın!

Diyelim ki öğrencisiniz. Üstelik çok parlak. Belki, buluş yapabileceksiniz, insanlığa ve ülkenize büyük bir katkınız olacak.

Eviniz basıldı ve kız arkadaşınızla birlikte kaldığınız için; gençliğinde ilk ilişkiyi ve evlenene kadar da karşı cinsten bir insanla değil de başka bir varlıkla olmasını mubah gören, öyle yaşamış ve öyle yetişmiş bir zihniyetin temsilcileri tarafından, alabildiğine hırpalandınız ve başınıza gelmedik kalmadı...

Evimde İngilizce olarak asılı duran bir yazının Türkçesi ile noktalayalım:

“Geleceğiniz yüzde 90 oranında, başınıza ne geldiği ile değil, başınıza gelen şeye karşı nasıl tutum aldığınız ile belirlenir...” (Roger Dawson, Make the Right Decision Every Time, p. 215)

İyi hafta sonları...

Yazar: Erol Koç

6 Kasım 2013 Çarşamba

uzanmak için. Hüseyin Durmuş.



Aramak İçin


Bir kitabı okumak,
Bilmek anlamak için.
Madem bildin anladın,
Uygula sen hak için.

Çün ilimden fakirsin,
Hangi dilden şakırsın?
Anlamadan okursun,
Bunca emek yok için.

Kişi sözün bilmeli,
Yol yordama gelmeli.
Gerekir se ölmeli,
Hakkı anlamak için.

Anlamaktır kararım,
Bilmez isem sorarım.
Kaybettim se ararım,
Gerçek aramak için.

Yol seçtin se kendine,
Durmuşoğlum sözün ne?
Mana derim ben yine,
Hakk''a uzanmak için.

Hüseyin Durmuş.

miydi? Gerçi



Büyük babam Matematik öğretmeni. Bu gün yanına gidip; büyük baba, gelecekte olmak istediğim meslekle ilgili bir hikaye yazma konulu ödevim var. Bana yardımcı olur musun? dedim. Büyük babam, gülümsedi bana. Tamam ufaklık dedi! Anlaşıldı, sen meslek seçimi ile ilgili yazı hazırlayacaksın. Mesleklerle ilgili hikaye çok yazıldı. Yazılanlardan değil de yaşananlardan yola çıkarsan, mesleklerle ilgili hikaye yazmış olursun.

- Biliyor musun, ben kendimi bildim bileli öğretmen olmak istemişimdir. İnsan, daha çocukken bilmeli ne iş yapacağını. Bir hevesi olmalı. “Ben büyünce, filanca meslekten ekmeğim kazanacağım” demeli. Öğretmenliği niye seçtim biliyor musun?

- Neden seçtin büyük baba?
- Çünkü ben “öğretmen olacağım” derdim hep . Nurhayat öğretmenim sevdirdi bana öğretmenliği. O zamanlar evlerde daha elektrik yok, gaz lambası ile okuyoruz kitapları. Gazete her gün değil ancak haftada bir Nurhayat öğretmenim getirince okuyorduk. Bilemezssin ne merakla beklerdik o defalarca okunmuş gazeteleri. Neyse uzatmayalım, işte bizim çocukluğumuzda televizyon yok, bilgisayar, internet gibi şeyler de rüyada bile göremeyeceğimiz şeyler. Nurhayat öğretmenim, bıkmadan usanmadan anlatırdı dünyayı, bilimi, tarihi…

- İnanmıyorum büyük baba ya, şaka yapıyorsun!
Büyük babam gülümsedi yine. Şaka değil! dedi.
- radyo vardı o zamanlar. radyodan sonra pikap geldi sonra da teyp yani kasetçalar. Güzeldi o günler. Çocukluğumu çok özlüyorum. Nurhayat öğretmenimin hayatta olmasını çok isterdim. Bize hiç duymadığımız, hayalini bile kuramadığımız şeylerin, bir zaman sonra gerçek olacağını, hayatta hayal etmenin önemini ondan bir kez daha dinleseydim. şimdi Nurhayat öğretmenim şurada dursa; Akif! dese, “Dünyamızın portakal gibi olduğunu ilk söyleyen bilim adamına,nefretle bakıyordu o zamanki insanlar. Doğruyu kabul etmek kolay değil. İnsan gerçekleri savunmak için gerekirse ömrünü vermeli.” dese.

Birden gözleri doldu, sesi titriyordu. Heyecanlı olurdu büyük babam. Hele de çok inanarak konuştuğu zaman. Büyük babam benim sadece büyük babam değil, öğretmenimdi de. Onunla konuşurken hep yeni şeyler öğreniyordum.

Büyük baba! dedim.
- Galiba ben ilerideki mesleğimi seçtim. Büyük babamın gözlerinden, benim hangi mesleği seçtiğimi anladığını fark ettim.
- Söyle bakalım, delikanlı! dedi. Büyüyünce ne olacaksın?
Öğretmen olacağım ben! dedim. ”Tarih öğretmeni olacağım. Tarihte insanlık için hizmet etmiş büyük bilim adamlarını öğreneceğim. Sonra da senin gibi güzel güzel anlatacağım. İnsanlara, mutlu olmanın hayal kurmakla başlayacağını anlatacağım. Gerçeklerin, insanları en başta üzebileceğini anlatacağım. Her ne şartta olursa olsun doğruyu söylemekten vazgeçmeyeceğim” dedim.

Büyük babam, bana belli etmeden ödevimi yazdırmıştı bile. Öyle ya! Benim ödevimin konusu, Gelecekte olmak istediğin meslekle ilgili bir hikaye yazmak değil miydi? Gerçi bu anlattıklarım gerçek ama hikayeler de gerçekten beslenmiyor mu? İşte benim meslek seçimi hikayem de bu.



Öncelikle webmaster olmak ile web sitesi yapabilmek/kurabilmek kavramlarının aynı anlamları taşımadığını bilmemiz gerekir. Bugün çok acemi bir kişi bile basit yöntemler ile web sitesi açabilmektedir.
Peki, Webmaster kimdir?

webmasterWebmaster, web alanında uzman kişilere verilen bir unvandır. Tabi bu unvanlarında alt unvanları vardır; Web yazılımcı, web tasarımcı gibi. Uzman bir web yazılımcısı, tasarım yapamasa da bir tasarımın nasıl olması gerektiğini, ne gibi özellikler taşıması gerektiğini bilir. Çünkü bu sektöre yıllarını vermiştir ve bu bilgi birikimini kazanmıştır. Bu durum web tasarımcısı içinde aynı şekildedir. Böyle bir tanım şu soruyu akla getiriyor; Peki Tasarım ve Yazılım bilgisi olmayan fakat her şeyin nasıl olması gerektiğini bilen biri de Webmaster unvanına sahip mi oluyor? Eğer ki, hem projeyi hem projede çalışan kişileri yönetecek ve yönlendirecek bilgi ve birikime sahip ise o kişide Webmaster oluyor. Tabi bu benim şahsi görüş ve tanımım. Bir tanımda şahsi görüş olur mu? Evet, Webmaster kelimesi ile ilgili birçok tanımla karşılaşabilirsiniz. Buda benim kendime göre tanımımdır.
Peki ya Nasıl Webmaster Olurum?

Webmaster olmak çok kolay olmadığı gibi çok zor bir meslekte değildir. Her işte olduğu gibi bu işte de sabır ve azim gereklidir. Her şeyden önce, bu kararı aldığınız andan itibaren web sitelerine karşı bakış açınız tamamen değişmelidir. Çünkü siz artık bir kullanıcı değil bir üreticisiniz. Gördükleriniz aynı olacak belki ama anladıklarınız farklı olacak. Neyin nasıl olduğu ve başarılı sitelerde ne gibi farklılıkların olduğunu gözlemlemelisiniz. Daha sonra blog oluşturma, web sitesi oluşturma ve yönetim araçları gibi kullanımı basite indirgenmiş yazılımları kullanarak inceleyin. Bir şeyi yapmadan önce onun ve benzerlerinin nasıl işlediğini anlamak başarı açısından çok önemlidir.

Hayalden Çizime, Çizimden Uygulamaya..

Profesyonel bir web projesinin teknik olarak ilk basamağı photoshopdur. Burada öncelikle hayal edilen veya kağıt üzerinde tasarlanan ara yüz çizilerek ne istendiği gözle görülür bir hal alır. Daha sonra bu işin HTML ve CSS kodlanması vardır. Çizim uygun şekilde kesilerek ara yüz kodlaması yapılır. Daha sonra varsa javascript etkileşimleri uygulanır. Ve yazılım aşamasına geçilir. Yazılım aşamasında, veritabanı(MySQL gibi.) ve sunucu tabanlı kodlamalar(PHP gibi.) yapılır.

Bunlar profesyonel bir projede uygulanması gereken adımlardır. Peki ya ben size ne anlatmak istedim? Ben size işleme adımlarını gösteriyorum ki, öğrenmeniz gereken adımları bilin. Teknik olarak öğrenmekten veya nereden öğreneceğinizden bahsetmiyorum. Size lazım olan; bir yol haritası ve can dostunuz Google. Ben size haritanızı göstermeye çalışıyorum. Gerisi sizin sabır ve azminize bağlıdır. Belki, kurs veya özel ders ile öğrenmeyi düşünebilirsiniz. Bu durum tabi ki öğrenmeyi hızlandırabilir(Kişi veya kuruma göre değişir.). Ama bunu asla bir mecburiyet olarak görmeyin. Yapmaya karar verin ve sabırla o kararınızdan dönmeyin. Bu arada çok önemli bir nokta olan SEO(Arama Motoru Optimizasyonu) konusundaki gelişmeleri takip etmeyi unutmayın.
Mesleğinize Saygı Duyun!

Aslında size asıl söylemem gereken; Mesleğinize saygılı olmanız ve mesleğinizin ehli olmaya çalışmanızın gerektiğidir. Tabii ki herkesin mesleğine saygı duymalısınız fakat kendi mesleğine saygı duymayan bir insan ne kendine ne başkalarına saygı duyar. Ne mi demek istiyorum? Hazır script ve templateler ile insanları kandırmayın demek istiyorum. 2000 TL'ye yapılması gereken ve o kadar profesyonellik isteyen bir işi 200 TL'ye amatörce yaparak kendi mesleğinizi küçültmeyin demek istiyorum. Bu mesleği öldürmek için mi yüceltmek için mi çalışıyorsunuz?. Önce bu sorunun cevabını kendinize vermeniz gerekiyor. Saygı unsuru içermeyen bu gibi mesleki durumlar insanda hem kişiliği hem gelişimi hem de sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum her meslek grubu için aynıdır. Bizim ülkemizde para kazanılan bir iş görüldüğünde, o işten para kazanılmayacak hale gelene kadar herkes o işi yapmaya ve haksız rekabet oluşturmaya çalışıyor. Ben yine de büyük bir ümitle ülkemi web dünyasının zirvesinde görmeyi ümit ediyorum.